Halil Saygı efendi Halil Saygı Efendi, Uşşaki meşayıhından Sıddık Naci Eren Efendi’nin muhibbanı, Balıkesir İlçesi İvrindi İdarecisi ve dünürü idi. 1980 yılında Sıddık Naci Eren efendiyle beraber hacca gitmişti. Ivrindi gazetesinde köşe yazarıydı. Nasihatname, İbadetlerimizde nasıl ihlaslı olabiliriz, Gül Bahçesi kitaplarını yazdı. Halil amca bugun vefat etti. Makamı ali...
Halle ilgili tevhit: Bu tevhitte tevhit hali muvahhidin [tevhit eden] zatının gerekli bir vasfı olur. Vücûttaki usulle ilgili bütün karanlıklar tevhidin parlaklığında dağılır ve yok olur. Bir parça kalsa bile tevhit nuru, muvahhidin halindeki nurlarla izli ve saklı kalır, tıpkı yıldızların ışıklarının güneşin ışıklarında gizli ve saklı kalması gibi. “Sabahın aydınlığı yıldızların nurlarındaki parıltıları gizlemiştir.”
Bu makamda muvahhidin varlığı, tek olan varlığın güzelliğini müşahede ve temaşa etmede, ayn-i cemde öylesine müstağraktır ki, onun gözünde vahidin zat ve sıfatlarından başka hiçbir şey görünmez. O derece ki, bu tevhidi bile o vahidin sıfatı olarak görür. [Onu gören o olur.] Kendisin varlığı bu yolda bir damla gibi, tevhit denizinde coşan dalgaların tasarrufuna düşer, gark-ı cem olur, onda batar gider. Nitekim tasavvuf yolunun şeyhi Cüneyd (k.s.), Tevhit öyle bir manadır ki, usul onda yok olur, ilimler onda toplanır, Allah ezelde olduğu gibi olur [İnsana ve eşyaya ait hiçbir varlık ve bilgi kalmadığından, ezelde olduğu gibi Allah’ın olup da başka hiçbir şeyin bulunmadığı bir durum meydana gelir] demiştir.
Bu tevhidin kökeni müşahede nurudur, nitekim ilme ait tevhidin kökeni de murakabe nurudur. Bu tevhitte beşeri usulün çoğu yok olur. İlme ait tevhitle az şeyin ortadan kalkmasının ve halle ilgili tevhitte birtakım usul bakiyelerinin kalmasının sebebi şudur: Fiilleri tertip ve halleri düzeltme durumunun muvahhitten suduru mümkün olduğu sürece, muvahhit hayatının şu anında tevhit hakkında yapılması icap eden şeyi hakkıyla eda etmiş olmaz. Bu nedenle Ebu Ali Dekkâk (k.s.) “Tevhit, borcu ödenmez bir alacaklı ve hakkı eda edilemez bir gariptir” demiştir.
Muvahhitlerin havassında olanlara, hayatlarının şu anlarında vücûtla ilgili usu eserleri yok olunca bazen saf tevhidin hakikatinden şimşek misali bir ışık parlar ve derhal söner. Vücutla ilgili usulden kalanlar yine bu anda geri döner, bu haldeyken şirk-i hafîden kalanlar tamamen yok olur. Tevhit konusunda insan için bu mertebenin ötesinde başka bir mertebe mümkün değildir. (4)
………
Tevhidi idrak eden ve yaşayanın hali nedir?
C : Tevhid ehli 2 türlü sükut ehlidir. Hem ağzıyla susar. Kimse onu dedikodu ettiremez, kimse aleyhte konuşturamaz, kimse iddia sahibi kılamaz. O iddia edemez. Kime iddia yapacaktır, Allah’ına mı iddia edecektir? Kimi çekiştirecektir, Allah’ını mı çekiştirecektir. Bakın tevhid ehli olan Hz.Cîlî buyuruyor ki; Hadis-i şerifte Peygamber efendimiz “Verdiğiniz sadaka insanın eline düşmeden Allah’ın eline düşer” der. O halde her şey Allah’tan tecellidir. Eee peki diyor, bağırıp küfür ettiğin söz kişinin yüzüne çarpmadan Allah’ın manasına ulaşmıyor mu ve sen bundan edep etmiyor musun?
İkinci sükût ise kalbin sükutudur. Bu da, dünya endişe ve takıntılarını bırakmaktır. Hem dilin hem de kalbin sükutu hasıl olursa, o kulun sırrı kendini gösterir ve Cenab-ı Hak o kimseye tecelli eder. Çünkü bu hal, vahdet halidir. (5)
………
Sûfîler kendilerine has tevhid anlayışına “tevhîd-i sûfiyye, tevhîd-i hâlî, hakîkat-i tevhîd, tevhîd-i amelî” gibi isimler vermiştir. Bu ifadeler onların tevhidi sadece bilgi ve sûretten ibaret görmediklerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Sûfîlere göre tevhid duygu ve sevgi ağırlıklıdır, keşif ve ilhama dayanır ve sülûkü gerektirir. (6)