Kays b. Sa’d anlatıyor: “Resûlullah (sav) zekât emri indirilmeden önce bize fıtır (varoluş) sadakasını vermemizi emretti. Sonra zekât emri inince bize (fitir sadakasını) ne emretti ne de bizi (bu sadakayı vermekten) menetti. Biz de fıtır sadakası vermeye devam ediyoruz.”

Muaz b. Cebel anlatıyor: “Hz. Peygamber (sav) ile bir yolculuktaydım… Sonra (Allah Resûlü) şöyle buyurdu: ‘Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve (hayır kapılarından) biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır.’ Ardından,  Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.  Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.’ (Secde, 32/16-17) âyetlerini okudu…”

İbn Abbas şöyle demiştir: “Resûlullah (sav) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.”

Ibn Ömer (ra) şöyle demiştir: “Allah Resûlü (sav) fıtır zekâtını köle-hür, erkek-kadın ve küçük-büyük bütün Müslümanlara bir sa’ hurma yahut bir sa
arpa miktarı farz kıldı. Ve bunun, insanlar bayram namazına çıkmadan önce verilmesini emretti.”