Kelime-i Tevhid’in    fazileti ve tesiri  (1)

Kelime-i Tevhid’in    fazileti ve tesiri  (1)
A+
A-

Ey azîz!

Ehlullah demişler ki: «Lâ ilahe illâllah» en büyük ve yüksek kaledir. Ona sığınan ebedî saadete ermiştir. Ondan kaçan, en şiddetli bir azaba tutulur. Bu kelimenin sözü cesed, mânâsı ruhtur. Kâmil insanlar, bu kelimeyi sûret ve mânâsıyla almışlar ve kalplerini bununla süsleyerek iki cihanın saadetine ermişlerdir. «Lâ ilahe illallah» kelimesi, kalbinde bir iz bırakmışsa, o kimseden korkmaz ve kimseye sığınmaz. Eğer o güzel kelimenin yeri kalbinse, bil ki, mü’minsin. Eğer yeri rûhunsa, âşıksın. İçten «Lâ İlahe illallah» zikrini yapanlar, Lâ harfiyle kalbinin tozlarını siler. İllâllah sözü ile de Allâh’ın sevgisini kazanır. Aşkıyla mest olur. Ebedî O’nun huzurunda kalır. Lâ ilahe illâllah, mübarek bir ağaçtır ki, meyvesi Allâh’ı bilmedir (yâni mâ’rifetullah).

Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) buyururlar:

“Her şeyin bir parlatıp cilâlatıcısı vardır. Gönüllerin parlatıcısı ve cilâlayıcısı da «Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resûlullah»dır.”

Zikretmek, gönül âleminden karanlıkları giderir. Basîret gözünü açar. Zikretmek, sadaka vermekten hayırlıdır. Zikretmek, nâfile oruç tutmaktan hayırlıdır.

Muâz Bin Cebel (r.a.) rivayet etmiştir:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“-Size öyle bir hayırlı şeyden bahsedeyim ki, o bütün günahları eritir. Derecelerinizi yüceltir. Altını, gümüşü, sadaka olarak vermekten daha hayırlıdır. Kâfirlerle karşılaşıp siz onların, onlar da sizin boynunu vurmaktan da daha hayırlıdır.” buyurunca, Ashâbı:

“-Buyurun anlatın yâ Resûllallah!” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“-O, Allah Teâlâ’yı zikretmektir.”

Diğer bir hadîs-i şerîfte de buyrulur ki:

“İnsanoğlunun kendini Cehennem azabından kurtarıcı hiç bir ameli yoktur. Ancak zikrullâh vardır.”

Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu:

“Mi’râc gecesinde gökte bir şehir gördüm, nûrdan idi. Bin defa bu dünyadan büyük idi, nurdan zincirlerle asılı idi. O şehrin yüz bin kapısı vardı, hepsi de nurdandı. Kapıların önünde bahçeler, bağlar; her bağda kasırlar, her kasırda da yetmiş hücre vardı. Hepsi de nurdandı. Her hücrenin kapısının bir kanadı altından, bir kanadı da gümüşten idi. Önünde nurdan birer taht, her tahtın üzerinde de yetmiş döşek vardı. Her döşek, ipekten ve üzerinde bir hûrî oturmakta… Bu hûrîler nûrdandı. Eğer bu hûrîlerden birisi serçe parmağını bu dünyadakilere göstermiş olsa, bütün dünya da ayın ve güneşin ışığı ve nûru belirsiz olurdu. Ben dedim ki; «İlâhi, bu ne azametli makamdır? Hangi peygamberindir?”

Hak Teâlâ Celle Âlâ buyurdu:

“-Bu makam, sıdk ve ihlâs ile bir kerre “Lâ ilâhe illallâh” diyen kullarımındır.”

Sonra buyurdu ki:

“-Kim hâlis ve muhlis olarak «Lâ ilâhe illâllah» derse, Cennet’e girer. «Lâ ilâhe illâllah» demenin nûru vardır. Bu nûr, insanın kalbin- de karar tuttuğunda, aslâ ayrılmaz, insanın kabrine bile girer, nûrlandırır ve aydınlatır. İnsanı azaptan kurtarır. İnsanın nefsinin çirkin amellerinin her biri çirkin canavarlar sûretinde gelip kabirde insan üzerine hamle yaptığı zaman, o nûr ortaya çıkar ve insana kabrinde azap etmek isteyen, korkunç canavarlar, o nûru görür görmez kaçışırlar. Hak Teâlâ, ümmet-i Muhammed’in âsilerini kara yüzlü olarak Cehenneme koyduğu zaman, bu kimselerin yüzleri kat’iyyen kararmaz ve ağarır. O nûr yüzlerinde parlar. Kelime-i tevhîdi hâlisâne zikreden hakiki zâkirlerin durumları ve hâlleri budur. Lâ ilahe illallâh’ın fazîletinden dolayı boyunlarına zincirler takılmaz.

Cehennemlikleri zebânîler alır. Cehenneme varırlar, bağırırlar, çağırırlar. Oraya vardıklarında, Cehennem melekleri bunlara bakarlar ki, bunların yüzleri kararmamış. Boyunları zincirlenmemiş. Bunun üzerine Cehennem melekleri:

“-Şimdiye kadar bunlar gibi hiç bir kavim Cehenneme gelmedi.” Zebânîler:

“-Bize emrolunan, bunları Cehenneme atmak üzere size teslim etmektir.”

Cehennem melekleri hayretler içinde kalmış olarak derler ki: “-Sizler hangi peygamberin ümmetindensiniz?”

“-Biz şol kişinin ümmetiyiz ki, «Lâ ilâhe illâllah» derdik. Kur’ân-ı Kerîm ona inmişti. Kur’ân okurduk. Günde beş defa namaz kılardık, haftada bir defa Cum’a namazı kılardık. Yılda bir ay oruç tutardık. Yılda iki defa bayram namazı kılardık. Malımızın zekâtını verirdik, şimdi Cehennemin heybetinden, kıyametin korkusundan, bu halkın arasında amellerimiz fena oldu. Biz rüsvâ olduk. Peygamberimizin adını unuttuk.”

Melekler:

“-Kur’ân-ı Kerîm, Muhammed Mustafa’ya inmiştir.”

Bunlar Muhammed adını işitince feryâd ederek bağrışırlar ve derler ki:

“-Biz Muhammed ümmetindeniz. Şimdi anladık!” diyerek ağlaşırlar.

Bunun üzerine bu melekler bunlara derler ki:

“-Ey Muhammed ümmeti! Peki, sizin kıldığınız namazlar, tuttuğunuz oruçlar, haclarınız, zekâtlarınız, hayır ve hasenâtınıza ne oldu? Bunların hepsi birleşip sizi niçin cennete götürmedi? Sebep nedir ki burayı boyladınız?”

Bunlar cevaben derler ki:

“-Biz o amelleri işlerdik, lâkin Müslümanları incitirdik. Haram yerdik. Elimizin altında olanlara zulmederdik. Mahşer yerine geldiğimizde, bizim üzerimde hakkı olanlar geldiler, bizden haklarını aldılar. Onlar Cennete gittiler. Biz mahrum ve mağbûn olarak Cehenneme gönderildik.”

Lâkin insanın elinden «Lâ ilahe illâllah» kelimesinin nûru katiyyen kimse tarafından alınamaz. Zira «Lâ ilâhe İllallâh»a denk hiç bir şey olamaz.

“Bunlar, cehennem meleklerine derler ki:

“-İzin verin de biraz nefislerimiz için ağlaşalım.”

Kendilerine izin verilir. Öylesine ağlaşırlar ki, gözlerinden kan gelmeye başlar. Cehennem melekleri derler ki:

“-Siz bu ağlamayı dünyada yapmalıydınız ve kimseleri incitmemeliydiniz, kimsenin hakkını üzerinize geçirmemeliydiniz. Böyle etmiş olsaydınız, burada aslâ, hiç bir azaba uğramazdınız. Şimdi burada ağlamanın ve dövünmenin size hiç bir faydası yoktur.”

Zebânîlere emrolunur ki:

“-Geliniz, bunları Cehennem ateşine atınız.”

Zebâniler gelirler. Bunları yakalarlar Cehennem ateşinin içine bırakıverirler. Bunlar Cehennem ateşini görünce bağrışırlar ve:

“-Lâ ilâhe illâllah!” derler.

Bunlardan «Lâ ilâhe illâllah» sadâsını duyar duymaz cehennem ateşi bunlardan kaçar, bunları aslâ yakamaz.

Cehennem melekleri, Cehenneme derler ki:

“-Niçin bunları yakmazsın? Niçin kaçar gidersin?” Cehennem der ki:

“-Ben bunlara hücum ettiğimde bunlar «Lâ ilâhe illâllah» diyorlar. Böyle dediklerinde kendilerinden bir nûr çıkıyor ki, eğer kaçmazsam o nûr beni söndürüp helâk eder. Bir de Hak Teâlâ, bize

«Lâ ilahe illallah» diyeni yakmamız hususunda izin vermedi.” Melekler âciz kalırlar ve derler ki:

“-Eğer bu tâifeyi tutmayıp bırakırsak, bunlar Cehennemin ateşini söndürürler.”

Sonra Hak Teâlâ’ya niyaz ederler ve derler ki:

“-Yâ Rabbi, burada bir bölük kavim vardır. Cehennem ateşi, bunlara hücum ettiğinde bunlar «Lâ ilâhe illâllah» demekteler. Bu durumda Cehennem ateşi onlardan kaçmaktadır. Kendilerini yakamamaktadır. Eğer onlar, «Lâ ilâhe illâllah» demelerine devam ederlerse, Cehennem ateşini söndürecekler.”

Hak Teâlâ’dan nidâ gelecek ve diyecek ki:

“-İhlâs ile «Lâ ilâhe illâllah» diyeni, ben Cehennemde yakmam.

Onlar benim gerçek zâkirlerimdir. Onları, varın Cennete iletin!”

Onları Cehennemden çıkarırlar ve nurdan buraklara bindirerek Cennete götürürler.”

 

Uşşaki Şeyhi Sıddık Naci Eren Efendi Hz.’lerinin (ks) Muslumaniz Elhamdulillah isimli eserinden bir kesit…