Seyyid Abdurrahman Sakkaf hz.
Şeyh Abdurrahman es-Sakkaf
Huseyin Fevzi Paşa hz.nin soyunun ve tarikat seceresinin geldigi zat Şeyh Abdurrahman es Sakkaf hz.dir.
Onun Soyu
O, Şeyh Abdurrahman el-Sakkaf bin Şeyh Muhammed Mevla el-Devle, bin Ali Mevla el-Darak, bin Alevi el-Gayur, bin el-Fakih el-Mukaddam Muhammed, bin Ali, bin Muhammed Sahib Mirbat’tır. , bin `Ali Hali Kasam, bin `Alavi, bin Muhammed Sahib el-Sevma’ah, bin `Alavi, bin `Ubeydullah, bin el-İmam el-Muhacir il-Allah Ahmed, bin `Isa, bin Muhammed el-Nakib, bin Ali el-Uraydi, bin Cafer el-Sadık, bin Muhammed el-Bakır, bin Ali Zeyn el-Abidin, bin Hüseyin el-Sibt, bin Ali bin Ebu Talib ve Fatıma el-Zehra’, Efendimiz Muhammed’in kızı, Peygamberlerin sonuncusu ﷺ. Kendisine, tevazu sahibi olduğu ve şöhret çatısından nefret ettiğinden, gerçek halini kendi zamanının insanlarından gizlediği için “Saqqaf” ismi verilmiştir. Diğer bir görüş ise onun, çağdaşlarının üzerinde bir çatı haline gelinceye kadar yükseldiğidir. İmam el-Sakkaf, büyük büyük dedesi el-Fakih el-Mukaddam’a maneviyatta yakınlığı nedeniyle “el-Mukaddam el-Sani”, “ikinci Mukaddam” olarak da biliniyordu. Şeyh Abdurrahman es-Sakkaf 739 (1338) yılında ( Yemen ) Tarim’de doğdu. Gençlik yıllarında Kur’an-ı Kerim’i ezberledi ve Şeriat ilimlerini öğrendi. Kutsal Şeriat bilgisine olan susuzluğu, onu İmam Gazali’nin Veciz’inin ve İmam Şirazi’nin el-Muhazhab’ının çoğunu ezberlemeye yöneltti. Aynı zamanda, aralarında babası Şeyh Muhammed Mevla el-Devle’nin yanı sıra Şeyh Muhammed “Sahib el-`Ama’im” ve Şeyh Muhammed Bā `Abbad’ın da bulunduğu zamanının imamlarından aldığı kalp bilgisine de sahipti. . Onun mücahit eylemleri (manevi çabalar) çok büyüktü. Kur’an’ı gündüzleri dört defa, geceleri ise dört defa okuyacak seviyeye ulaştı. 33 yıl boyunca uyumadan geçirdiğini şöyle anlattı: “Sağ yanına yattığında cenneti, sol tarafına yattığında ise ateşi gördüğünde nasıl uyuyabilir?” Yanında kitaplarını ve bir miktar rızkını alarak, Hz. Hud’un (a.s) kabrinin yakınında bir ay veya daha fazla uzlet halinde geçirirdi. Allah’ı zikretmede o kadar ısrarlıydı ki, elbisesini çıkardığında onlar da Allah’ı zikretmeye devam ediyorlardı. Sürekli Allah’tan af diliyor, makamdan makama yükseldikçe daha önce bulunduğu makamdaki kusurlarından dolayı af diliyordu. Dedi ki: “Bütün çabalarımızı gösterdik ama nefs (ruh) bilgisine dönene kadar bize en büyük açılım sağlanamadı.” İç ve dış bilgisini derinleştirmek için Gayl Bā Vezir, el-Şihr ve Aden’e gittikten sonra Tarim’e döndü ve burada öğretmeye ve manevi eğitim vermeye başladı. O, kendisinden bir şeyler öğrenmek için çok uzaklardan akın eden öğrencilerinin ruhi gelişimiyle büyük ölçüde ilgileniyordu. Bunu yaparken Fakih-i Mukaddem’in attığı tarikatın temellerini güçlendirdi ve üzerine inşa etti. Öğrencileri, onu şeyh olarak aldıklarında, kalplerindeki maddi dünya sevgisini hızla uzaklaştırdığını söylerlerdi. Tıpkı boyayla kumaşın renginin değişmesi gibi, onların kınanacak özelliklerini övgüye değer hale getirebilme yeteneği vardı. Şöyle dediği kaydediliyor: “Ben kıyamete kadar şeyhi olmayan herkesin şeyhiyim.” Dedi ki: “Bir teli (namazı veya düzenli ibadeti) olmayan kişi maymun sıfatındadır.” “Edebi olmayan ayı sıfatındadır.” “İhya’yı (İmam Gazali’nin) öğrenmeyenin utanması yoktur.” “Eylem olmadan her bilgi anlamsızdır; niyetsiz her türlü bilgi ve eylem değersizdir; sünnete uygun olmayan her türlü bilgi, eylem ve niyet reddedilir; Titizlik olmadan sünnete uygun her türlü bilgi, eylem ve niyet boşa çıkma tehlikesiyle karşı karşıyadır.” Selefleri gibi o da topluma fayda sağlamakla ilgileniyordu. Çok sayıda hurma ağacı dikti ve her fidanda Yasin Suresi’ni veya Kur’an’ın tamamını okurdu. Zekât olarak dağıtılacak hurmaları ele alırken gösterdiği titizlik nedeniyle, fakirlerin malından bir şey almamak için parmaklarını yalamazdı.
Hadramut’un çeşitli yerlerinde on cami inşa etti. Şöyle buyurdu: “Kalbimin Allah’tan başkasına meyletmesi yoktur. Emrolunmadan asla bir ev veya cami inşa etmedim.” Camilerinden en ünlüsü Tarım’daki Mescid-i Sakkaf’tı (yukarıda resimde). Bu mescid hakkında şöyle dedi: “Bunu inşa etmeye başladığımda, dört imam (Ebu Hanife, Malik, Şafii ve Ahmed) dört köşedeydi ve Peygamber Efendimiz (sav) mihraptaydı.” Çarşamba ve Pazar geceleri Mescid-i Haram’da büyük Şeyhlerin şiirlerinin okunduğu bir zikir hadrası ( uygulaması ) yaptırdı. Hadrah günümüze kadar devam etmektedir. Salih kızı Seyyide Meryem, her kimin ihtiyacı varsa, Hadre (zikir) gecesinde babasının mescidi’ne gitmesi ve babasının oturduğu sütun ile okuyanların oturup soru sorduğu sütun arasında durması gerektiğini söyledi. İhtiyaçları Allah’ın izniyle karşılanacaktır. Geride on üç oğlunu ve yedi kızını bıraktı. Oğullarının hepsi büyük imamlardı; en ünlüleri Şeyh Ebu Bekir el-Sakran ve Şeyh Ömer el-Mihdar’dı. Onun en büyük öğrencilerinden biri, Allah ilminin zirvesine ulaşan ve bu ilmi arayanları barındırmak için memleketinde bir ribat veya pansiyon kuran Şeyh Sultanah el-Zübeydiyye idi. 847 yılında vefat etti ve daha sonra Şeyh Sultanah’ın Hawtah’ı (veya “güvenli cenneti”) olarak anılacak olan, İmam el-Muhacir’in mezarının yakınındaki memleketine defnedildi . Şiirleri Hadrah ( zikir meydanlarinda) ‘da okunmaya devam ediyor. Onun ölümüyle Şeyh, hayatı boyunca aralıksız sürdürdüğü ibadetlerini yaşlılığında sürdüremedi. Böylece kendisi dinlerken kendisine Kur’an okuttu. Zayıflığına rağmen, namaz vakti girdiğinde daima temiz bir halde mescidde bulunurdu. İlim ve zikir toplantılarına başkanlık etmeye devam etti ve sorumluluğu yavaş yavaş oğullarına devretti ve sonunda Şaban 819 (1416) ayında Rabbiyle birleşti. Zanbel’de babasının yanına defnedildi.
Kaynaklar :
https://muwasala.org/2012/06/28/shaykh-abd-al-ra%E1%B8%A5man…
Tercume icin Burcin hanima tesekkur ederiz.
Foto : Yemen’de Tarım şehrinde Hz.Sakkaf’in kabri serifinin oldugu zenbal mezarlığı