Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in mahşer halkına şefaati
Uşşaki Şeyhi Sıddık Naci Eren Efendi Hz.’lerinin (ks) Muslumaniz Elhamdulillah isimli eserinden bir kesit…
Keşşaf’ta nakledildiğine göre, Resûl-i Ekrem:
“–Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.” buyurdu. Hatta bazılarına göre, büyük günah sahiplerine Resûl-i Ekrem, küçük günah sahiplerine de melekler şefaat ederler.
Resûl-i Ekrem’in şefaatleri; bir kısmını hesapsız Cennete koymak için, bir kısmı Cehennemi hak ettiği halde girmemek için, diğer bir kısmı da cezasını tamamlamadan Cehennemden çıkması için, diğer bir kısmına da Cennette yüksek derece almak için, bir diğerine de Allah katında daha üstün mevki kazandırmak için şefaat eder.
Ayrıca Resûl-i Ekrem’in şefaati yedi yerdedir:
Birincisi; Makam-ı Mahmûd şefaatidir ki, bütün mahşer halkına şâmildir. Bu şefaat sayesinde hesapları görülmeye başlanacak ve peygamberlere de şefaat kapısı açılacaktır.
İkincisi; iyilik ve kötülüğü beraber, yani müsâvî olanlaradır. Onlara da şefaat edip Cennete girmelerini sağlayacaktır.
Üçüncüsü; Cehennemde yanması gereken bazı mü’minlere şefaat edip Cehenneme koydurmadan Cennete girmelerini temindir.
Dördüncüsü; İbn Abbas (r.a.)’m rivayetinde, Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi: “Her peygamberin bir makamı var, benim makamım en üstün olduğu halde ben orada durmadan ümmetim arasına karışır, arkada kalıp Cehenneme giren olmasın diye araştırırım. Bunların bir kısmı benim şefaatim, bir kısmı da Allah Teâlâ’nın rahmetiyle Cennete girerler.”
Beşincisi; Cennette daha üstün mertebe almak için.
Altıncısı; bütün mü’minlerin, Resûl-i Ekrem’in Allah’tan müsaade dilemesiyle cennete girmiş olmalarıdır.
Yedincisi de; büyük günah sahiplerinin şefaatidir. Allah bizleri de şefaatinden mahrum etmesin. Âmin.
Keşşaf’ta nakledildiğine göre, bir gün Resûl-i Ekrem’e, Muaz İbn Cebel:
“Sûr’a üfürüldüğü gün, hepiniz bölük bölük Allâh’a gelirsiniz.” (en-Nebe’ Sûresi, 18) âyetinin mânâsından sordu ve açıklanmasını istedi.
Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki:
“-Yâ Muâz! Bunu senden önce kimse sormadı.” diyerek ağladı ve buyurdu ki:
“-Kıyamet günü insanlar on bölük ve on kafile hâlinde haşrolurlar. Bunlardan bir kısmı kulaksız ve bir kısmı dilsiz olarak mahşer yerine gelir. Bazılarının ağzından kan, irin akarken, diğer bazılarının da el ve ayakları kesik olur. Diğer bir kısmı da ateşten ağaçlara asılı ve bir kısmı da mahşer halkını rahatsız edecek şekilde pis kokulu olarak mahşer yerine gelir. Diğer bir kısmına da ateşten cübbeler giydirilir.
Maymun sûretinde olanlar, koğuculuk yapanlardır. Hınzır sûretinde olanlar haram yiyenlerdir. Başı üstü sürünenler, ribâ (faiz) yiyenlerdir. Körler, hüküm verirken halka haksızlık edenlerdir. Dilsiz ve sağır olanlar, amellerini beğenenlerdir. Dilleri göğüslerine sarkık olanlar, amelleri sözlerine uymayan âlimlerdir. El ve ayakları kesik olanlar, komşularını incitenlerdir. Ateşten ağaçlarda asılı olanlar, halkı hükümdarlara ispiyon edenlerdir. Pis kokulu olarak gelenler, içki içip zinâ eden ve zekâtlarını vermeyenlerdir. Katrandan cübbeler giyenler de insanlara karşı böbürlenip kibirlenenlerdir. Allah hepsinden korusun.”
Nakledildiğine göre, kıyamet günü ihlâs ile şirk Allah Teâlâ’nın huzuruna getirilir ve Allah Teâlâ, ihlâsa:
“-Adamlarını al, Cennete götür!”; şirke de:
“-Adamlarını al, Cehenneme götür!” buyurur.
Uşşaki Şeyhi Sıddık Naci Eren Efendi Hz.’lerinin (ks) Muslumaniz Elhamdulillah isimli eserinden bir kesit paylaştık…